Nesnelerin İnterneti teknolojisinden daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Günlük hayatımızdan birkaç örnek vererek kısaca Nesnelerin İnterneti’nden bahsedip, daha sonra Nesnelerin İnterneti’nin (IoT = Internet of Things) tarihçesinden bahsedelim. Örneğin, bir araba yolculuğu yaparken gideceğimiz konumu bilmediğimiz takdirde navigasyona başvuruyoruz. Hatta, yolu bilsek de trafiği kontrol etmek, tahmini süreyi öğrenmek veya varsa daha kısa bir yolu belirlemek için telefonlarımızdaki navigasyon uygulamalarını kullanıyoruz. Bir sistem hem telefonumuzun lokasyonunu tespit ediyor, hem varmak istediğimiz nokta için bize farklı güzergah seçenekleri sunabiliyor ve hem de yoldaki trafiği öngörebiliyor. Bunlara ek olarak bu mobil uygulamalar tünele girdiğimizi dahi algılayıp ara yüzlerini değiştirebiliyorlar. Hayatımızın her alanından verebileceğimiz bu ve benzeri örneklerin hepsi Nesnelerin İnterneti sayesinde elde ettiğimiz hizmetler ve kolaylıklardır.Nesnelerin İnterneti (IoT) kavramını araştırırken “connected” kelimesine çok denk geleceksiniz. Özetle Nesnelerin İnterneti, fiziksel dünyayı dijital dünyaya bağlamaya yarayan teknolojidir. Günlük hayatımızda kullandığımız “şeyler”den tutun karmaşık bir endüstriyel alete kadar, bütün fiziksel objelerin birbirleri arasında iletişim kurabilmeleri ve aralarında veri alışverişleri yapabilmeleri için sensörlerle, çeşitli yazılımlarla ve birçok farklı teknoloji ile internete bağlanmasına Nesnelerin İnterneti diyebiliriz. Neredeyse artık hepimizin elinde olan akıllı telefonlarımız hatta kredi kartlarımız da bu dünyanın bir parçasıdır. Temassız ödeme, barkod okuma, telefondan akıllı evlerimizi ve güvenlik sistemimizi kontrol edip yönetebilme gibi birçok örnek verilebilir.
Şimdi de biraz Nesnelerin İnterneti’nin geçmişine bakalım. Nereden çıktı bu IoT (Nesnelerin İnterneti/Internet of Things)? Nesnelerin İnterneti teknolojisinin gerçekten duyduğunuz zaman şaşırabileceğiniz bir başlangıç hikayesi var. 1980’lerin başında Carnegie Mellon Üniversitesi’nde okuyan David Nichols adında bir öğrencinin, üniversitenin içerisinde bulunan Coca-Cola otomatına gitmeye üşenmesi ile başlayan bir hikaye diyebiliriz. Kendisine göre uzun sayılabilecek bir mesafede olan bu otomata gittiği zaman içerisinde ürün olmaması veya ürünlerin sıcak olması durumunda yaşadığı hayal kırıklığı, IoT dünyasına atılacak olan ilk adımı kaçınılmaz kılar. Birkaç arkadaşıyla beraber, bu otomatın içerisinde ürün olup olmadığını ve eğer ürün varsa sıcaklık derecesini uzaktan kontrol edebilecekleri bir sistem geliştirirler. Bu ürüne aslında ilk IoT cihazı diyebiliriz. Fakat, bu teknolojiye “Internet of Things” denilmesi ise çok daha sonrasına, 1999’a dayanıyor.Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün Auto-ID (Auto-ID Labs) Merkezinin kurucu ortağı Kevin Ashton, Internet of Things (IoT) kavramını ortaya atan ilk kişidir. O zamanlar çalıştığı firmada (P&G) marka yöneticiliği yapan Ashton’a bir ürünün lansmanı için görev verilir. Kayıtlı tutulan belgelerde ürünün sürekli bittiği bilgisini alan Ashton, stoklara gidip kontrol ettiğinde ise üründen fazlasıyla mevcut olduğunu fark eder.Bu durumun bu şekilde ilerleyemeyeceğinin de farkında olan Ashton, ürünün nerede olduğu ve kaç adet olduğu gibi birçok bilgiye ulaşma isteğiyle bulduğu çözüm yöntemini şirketindeki üst makamlara sunar. Sunumu, RFID (Radyon Frekansı ile Kimliklendirme) etiketleriyle yarattığı çözüm yöntemini içermektedir ve başlığı da Internet of Things olarak seçmiştir. Ashton daha sonra bu durumu açıklarken, ne anlatacağını kimsenin tahmin etmediğini fakat o zamanlar internetin büyük bir olay olmasından dolayı başlıkta kullanarak dikkat çekmeyi amaçladığını da belirtmiştir.